Boş zaman nedir?
Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?
Peki, çalışmak nedir? Neden çalışırız, çalıştığımız zamanlarda ne yaparız?
Görünen o ki; bu sorular antik çağdan beri insanların aklını meşgul etmekte.
İnsanlık tarihi boyunca boş zaman kavramı birçok aşamadan geçmiş, evrimleşmiş ve kapitalizm ile tarih boyunca aldığı en saçma ve zararlı halini almış.
Antik çağda boş zaman, insanların spor ya da felsefe ile uğraştıkları, kendi varoluşları ile ilgilendikleri, düşünsel işler yaptıkları bir zamandı. O yüzden çok değerliydi ve verimliydi. Ancak elbette bedensel işleri yapmak zorunda olan köleler buna az imkan buluyorlardı ve boş zaman yukarıdaki gibi değerlendirildiğinde, üst sınıf Yunanlılar için bir erdemdi. Şöyle diyor Platon:
Boş zaman kavramının bir sorun olarak ele alındığı Antik Yunan’da Platon için ‘aşırı çalışmak akılsızlıktır’ ve bu sav, kurmuş olduğu akademide öğrettiği ilk şeydir. Ona göre insanın gereğinden fazla çalışması, aşırı iş kaygısı, zenginlik, ün gibi hırsları insanın özgürlüğünün kısıtlanmasına ve doğasının gönüllü kölesi olmasına yol açmaktadır. Bununla birlikte çalışmanın yanı sıra aylaklığın da akılsızlık olduğunu ifade eden Platon’a göre boş zaman; aşırı uyumakla, aylaklıkla ya da eylemsizlikle geçirilecek serbest bir zaman değildir. Bu bağlamda eğitimli kişiyi müzik ve spor ile ilgilenmek için aktif boş zamana sahip kişi olarak değerlendiren Platon için felsefe yapmak, boş zamanı en iyi kullanmanın bir ölçütü ve insan olmanın zirvesidir (Hunnicutt, 2006: 64). (1-2)
İnsanın bir gün içerisinde yaptığı eylemlerin ya da eylemsizliklerin hangilerinin çalışmak, hangilerinin boş zaman aktivitesi, hangilerinin boş ve anlamız işler olduğuna nasıl karar verebiliriz? Yaptıklarımızı anlamlı kılan nedir?
İnsanın kendi yaşamını anlamlı kılması için gerçekten emek harcaması, kendisi dışında bir fayda yaratması gereklidir. Böylece içinde yaşadığı topluma, zamana olan görevini yerine getirir. Bunun için ayırdığı zaman dışında ise düşünce üretmeli, kendi amacını araştırmalı, barış, içsel dinginlik, bilgelik ve ferah yaratacak şekilde zamanı değerlendirmelidir.
Bu, ideal modern insanın çalışma ve boş zaman tanımıdır bana göre. Zira ilkel insanda, avcı – toplayıcı olarak yaşayan insanda, neredeyse yapılan tüm eylemler hayatta kalma ile ilgili olduğu için boş zaman kavramı yoktur. Boş zaman ancak, insan temel hayati kaygılardan kurtulur ve fazlası için biraz düşünsel enerji ayırabilirse mümkün olur.
Boş zamanın en iyi felsefe ile değerlendirileceğini düşünen antik Yunanlılardan sonra, Ortaçağ düşüncesi de boş zamanın Tanrı ile ilgili düşünme, ibadet gibi eylemlerle anlamlı olduğunu söyler. Her ikisinde de ortak olan boş zamanın fiziksel değil ruhsal ve düşünsel aktivitelerle değerlendirilmesi gerektiğini söylemeleridir. O halde sanat, felsefe, edebiyat, din gibi konular ancak boş zamanlarda yapılan ve geliştirilen kavramlar olabilir. Romalılar için ise boş zaman “gerçek” işlere yeniden dönmek için mecburen kullanılan toparlanma ve dinlenme süresidir.
Bu haftasonu 8 yaşındaki oğlum Poyraz bu kavrama başka bir bakış açısı getirdi. Öğretmeni, okuldaki ders konularının özetlerini ve konu testlerini içeren bazı kitaplar tavsiye etmiş ve Poyraz’a, “Boş zamanın oldukça bunlara çalış evde” demiş. Cumartesi akşam saat sekizde annesinin beni dürtmesi ile kendisine durumu hatırlattım, diyaloğu aynen aktarıyorum:
– Babacım hiç bakmayacak mısın bu kitaplara?
– Baba, öğretmen boş zamanlarında yap dedi. Benim hiç boş zamanım olmadı ki bugün.
– Yapma yahu, ne yaptın ki bugün?
– Sabah bilgisayar oynadım, kahvaltı ettik, Rüzgar’la oyun oynadık, sonra kitapçıya gittik, dönüşte parka gittik, eve gelip yemek yedik, sonra yine Rüzgar’la oyun oynadık.
– Haklısın oğlum, sen boş zamanı bekleme, günde 1 saat ayıralım buna olur mu, dedim.
Ve boş zamanla ilgili başka hiçbir şey söylemedim. Çünkü haklıydı. Onun çalışma ve boş zaman algısı yoktu. Sonra fark ettim ki, sağlıklı şekilde bizde de yoktu. Modern köleler olarak biz, yapmak zorunda olduğumuz işlere “çalışma”, yapmaktan zevk aldığımız işlere ise “boş zaman” demişiz. Yaparken sıkılmıyorsak çalışmış gibi hissetmiyoruz.
Kapitalizmin boş zaman algısına en çok eleştiri getiren düşünürlerden bir Bernard Russell’dır. “Aylaklığa Övgü” isimli kitabında; “Çalışkanlık abartılmış bir erdemdir” der. Günümüz dünyası, insanın kişisel çıkar için didinip “para” kazanmasını, sonra da bu emekle kazandığı parayı ondan geri almak için kurgulanmış alışveriş, eğlence gibi “boş zaman” aktiviteleri ile tekrar harcaması üzerine kurgulanmış. Buna ilave olarak, değeri suni olarak arttırılmış metaları (cep telefonu, araba, kıyafet vb.) satınalma arzusu bizi sahip olmadığımız parayı da sürekli harcamaya ve netice olarak sisteme sürekli borçlu kalmaya sevk ediyor.
Sisteme borcumuzu ödemek için daha sıkı çalışıyor ve daha çok yoruluyoruz. E, bu kadar çalışınca daha iyi tatilleri ve daha güzel arabaları da hak ettiğimiz için bu döngü biz bitip tükenene ve doğru düzgün bir “değer” üretemeden göçüp gidene dek devam ediyor.
Russell’ın 1932 de yazdığı ve 1950 Nobel ödülünü aldığı kitapta çok ilginç tespitler var. Örneğin dünyada çikolata ihtiyacının 100 kişi tarafından üretildiğini düşünelim. Bu 100 kişi günde 8 saat çalışarak mevcut nüfusun tüm çikolata ihtiyacını üretiyor olsun. Teknoloji gelişip aynı miktar çikolata yarı zamanda üretildiğinde Russell’ın mantığında bu 100 kişinin artık günde 4 saat çalışması yeterlidir. Ancak bizde öyle olmaz. 50 kişi işten çıkarılır ve kalan 50 kişi 8 saat çalışmaya devam eder. Uzun çalışan, yorgun ve mutsuz 50 kişi ile işsiz kalmış mutsuz 50 kişi yaratır sistem diyor özetle. Bence üzerinde düşünülmesi gereken bir anektod bu.
Özellikle otomasyonun hızla arttığı ve birçok insan işini devraldığı dönemde, gelişen teknoloji insan konforunu arttırmak ve çalışma saatlerini düşürmek yerine işsiz sayısını arttırıyor. Bu konudaki endişelere “Olmayan İşler Eğitimi” yazımızda değinmiştik.
Russell’dan bahsedip “Tembellik Hakkı” kitabını yazan Carl Marx’ın damadı Paul Lafargue’yi anmadan geçemeyiz.
“Kapitalist toplumda çalışma, her türlü entelektüel yozlaşmanın, organik deformasyonun nedenidir” diyordu. Ayrıca “Halkın, ekmeğini kazanmak için harcadığı zamandan başka zamanı yoksa, yazık. Ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. Yoksa uzun süre kazanamaz olur ekmeğini.” diye de ekliyordu.
O da Russell gibi, kutsallaştırılan ve gereğinden fazla abartılan çalışma erdeminin, başka bir şey yapmaya imkan bırakmadığı için bir felaket olduğunu düşünüyordu.
Bu aslında, teneffüslerin de dersler kadar önemli olduğunu ifade etmektir. Dersleri uzatmanın öğrencinin öğrenmesine hiçbir katkısı olmaz. Dengelenmemiş iş – özel yaşam ya da çalışma – dinlenme ya da sıkıntı – keyif, uzun vadede kişiyi yıpratacağı gibi, entelektüel kapasitesini de bilmeden ölmesine neden olacaktır.
Kavram karmaşası ve başka konuların tecavüzü bu meselede çok mümkün olduğundan toparlayalım;
- Hayatı devam ettirmek ve gereksinimleri karşılamak için yapılan eylemlere “çalışma” diyoruz
- Bu “çalışma” aynı zamanda hobimiz olabilir de olmayabilir de. Yaptığı işten keyif alan kişi zaten ölmeden cennete gitmiş demektir.
- Çalışma dışındaki zaman öncelikle haktır, sonra gerekliliktir ve asla “boş” değildir.
- Bu çalışma dışı zamanın farkında olmak için de, iyi değerlendirmek için de kişinin farkındalığı yüksek ve eğitimli olması gerekir.
- Vurgulamak istediğimiz tembellik etmek, boş boş yatmak ya da faydasız işlerle gönül eğlendirmek değildir.
- İnsanın düşünsel ve bedensel hareketleri ile “değer” yarattığı ve bunu başkalarına da faydalı olacak şekilde “ahlak” üzere yaptığı her durumun değerli olduğunu öne sürüyoruz. Hatta günümüzde “boş zaman” olarak nitelenen zamanın çok daha değerli ve önemli olduğuna, onun kaybedilmesinin insanı mutsuz kıldığına inanıyoruz.
O halde, Poyraz haklı. Saydığı tüm eylemler onun için değerli ve gelişimine katkı sağlıyor. Aynı zamanda keyif de alıyor olması onları “boş zaman” işi haline getirmiyor. O halde ona, çalışma ve boş zamanlarında bilgisayarla oynamayı öğretmek yerine, dersleri ile ilgilendiği ve soru çözdüğü zamanı da zorla yapmadığı, keyif aldığı – oyun oynarken ki gibi – bir zamana dönüştürmeyi öğretmek gerekiyor.
Kaynaklar:
(1) https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/424120
(2) Hunnicutt, B. K.; (2006), “The History of Western Leisure”, A Ahandbook of Leisure Studies, ed. C. Rojek, S. M. Shaw and A. J. Veal, New York: Palgrave Macmillan, ss. 55-75
https://dusunbil.com/bertrand-russell-calismak-abartilmis-bir-erdemdir/