Murat Turan/ Şubat 23, 2021

Hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan ve giderek daha da yaygınlaşan bir duygu durum bozukluğu bu.

Herkes hayatının bazı dönemlerinde benzer süreçlerden geçer ve bakmayı bilirseniz bu her sene grip olmak kadar doğaldır. Ama Covid-19 denen musibetin bize öğrettiği gibi, bazen bu olağan gripler ilave önlemler almayı ve kendinize dikkat etmeyi gerektirir. Bazıları ise büyük ve ölümcül bir salgın hastalık kadar zarar verebilir hatta fiziki varlığınıza gerçekten son verecek kadar sizi hasta edebilir.

Bu konuya daha önce değindik mi hatırlamıyorum ve açıkçası şu an bakmaya da üşeniyorum. Ayrıca belirtmeliyim ki; şu an bu yazıyı, yazmayı istemeyerek ve kendimi zorlayarak yazıyorum. Bu belirtiler neden bu konuyu seçtiğimin ve çözüm olarak ne önereceğimin de bir özeti aslında.

Bu kez okumamız emredilen 3 kitaptan “insan” kitabına göz atıp psikolojinin ve özellikle depresyon sebeplerinin karanlık sularında seyredeceğiz. Umarım çekmiyordur ama ilginizi çekiyorsa buyrun yelkenleri açalım ve seyre başlayalım;

 

Yeni Moda mı bu?

Öncelikle bu konuyu aradan çıkartalım. “Eskiden depresyon mu vardı kardeşim, anne terliğini yer otururduk” cümlesinin türevlerini hepimizi duymuş ya da söylemişizdir. İşin garibi şu ki, hangi yüzyılda olursa olsun, insanların tamamı eski zamanların daha güzel olduğu ve içinde bulundukları çağın çok bozulmuş olduğunu düşünüyorlardı.

Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesinden beri bu dünyada kıskançlık, hainlik, fırsatçılık, rantçılık var. Her dönemde ezilenler, ezenler, adaletsizlikler ve bozukluklar var.  Savaşların, yıkımların, iktidar kavgalarının arasında filizlenen insanlık hiçbir devrinde tam bir mutluluk ve barış dönemine ulaşmamış. Hiçbir dönem adaletin dünya genelinde hüküm sürdüğü ve insanın insana kıymadığı bir zaman aralığı olmamış.

Kaldı ki, yukarıdakilerin hiçbiri olmasa da insan sorgulamak, kaygılanmak, depresyona girmek için kendi kendine yeter zaten.  Varoluşçuluk akımının altını incelikle çizdiği gibi; varolmanın kendisi sorunludur ve insan, ait olma, kendini anlamlandırma, şu koca evrende yerini anlama, ölecek olma gibi temel kaygıları doğuşu ile birlikte yanında getirir.

Ancak, eğer bu konuda bir dönemsellikten bahsedeceksek, modern çağ insanının, temel aç kalma ve hayatta kalma kaygısı yok oldukça ve seçim yapma özgürlüğü arttıkça, eskiye nazaran, daha büyük bir anlamsızlık içinde kaldığını, daha sık ve şiddetli anlam krizlerine girdiğini söylememiz mümkündür.

Bunlar doğal mı sorun mu?

Yukarıda belirtilen kaygılar, her bilinçli, düşünebilen insanda kendiliğinden olan olağan ve varoluşsal kaygılardır.

Peki, bunlar doğalsa, varoluşumuzla, doğumumuzla birlikte hepimizde değişen oranlarda az ya da çok varsa sorun nerede? Eğer yaşıyor olmak bu ve benzeri kaygılar ile birlikte büyümek, olgunlaşmak ve onlara eşsiz, kendimize has cevaplar bulmak ise depresyon nedir, neden gelir ve daha da önemlisi neden gitmez?

Bu sorulara yanıt ararken çıktığım yolculukta doğru bildiğim birçok yanlış olduğunu, bildiklerimin, bilmediklerim yanında nasıl anlamsız kaldığını gördüm.  Ancak bu olağan kaygılar dışında, sadece yanlış açılardan baktığımız için, kendimizi negatif yönde yanılttığımız için aslında olmayan darlanmaları kendi kendimize yarattığımızı da gördüm. Bu yazıdaki amacım da size onları aktarmak ve eğer faydasını görürseniz, kendi kendimize icat ettiğimiz bu anlamsız ve gereksiz yüklerden kurtularak gerçek varoluşsal kaygılarımızla yüzleşmeye devam etmenizi sağlamak.

Yani doğal olanlara yapacak bir şeyim yok. Psikoloji uzmanlık alanımız değil. Ama olmayan kaygılar üretmemizin ve gereksiz ağırlıklar taşımamızın önüne geçilebilir sanırım.

Kendini  Kandırmanın Binbir yolu

Dr. David Burns, “İyi Hissetmek” isimli kitabında bu kandırmaları “Bilişsel Çarpıtma” olarak ifade etmiş ve herkesin bu 10 temel bilişsel çarpıtmanın çeşitli kombinasyonlarından muhakkak muzdarip olduğunu söylemiş.  İşte on bilişsel çarpıtma ve kısa özetleri ile bunların bizi nasıl etkilediği;

 

  • Ya hep ya hiç düşüncesi: Her şeyi 1/0 olarak görmek. Eğer performansımız mükemmelin altında ise kendimizi tamamen başarısız kabul etmek.
  • Aşırı Genelleme: Her olumsuzluğu hep var olan ve hiç bitmeyecekmiş bir durummuş gibi algılamak. Kendimizle ilgili aslında doğru olmayan olumsuz genellemeler yapmak. Halbuki ne demiş Bernard Shaw : “Bu söylediğim de dahil olmak üzere, bütün genellemeler yanlıştır.”
  • Zihinsel Filtre: Hep olumsuzlukları filtrelemek. Bir olayın, durumun içindeki tek bir olumsuz ayrıntıyı bulup ona öyle takılırız ki sürekli onunla uğraşıp durur ve gerçeğe, gerçek sadece o ayrıntıymış gibi bakarız. Özetle bu, zihni hep olumsuzları filtreleyecek şekilde kullanmaktır.
  • Olumluyu Geçersiz Kılmak : Olumlu olayların şu ya da bu sebeple “geçersiz” kılınması durumu. Olumlu deneyimleri sürekli olarak olumsuza çevirme eğilimi . Örneğin bir eleştiriyi büyüterek alırken, yapılan bir övgüyü “sadece kibarlıktan söylüyor”, ya da “ samimi değil” olarak almak eğilimi vardır. Bu depresif çarpıtmaların en yıkıcı türüdür. Olumsuz bir deneyim yaşadığınızda kendinize “işte bu, hep düşündüğüm şeyi kanıtlıyor” dersiniz.
  • Sonuçlara Atlamak : Bu bilişsel çarpıtma da oldukça yaygındır. Öngörülerinizle, zanlarınız ile, gerçek olup olmadığına bakmaksızın sonuçlara ulaşır ve onları doğru olarak kabul edersiniz. Karşınızdaki insanın yorum ve davranışlarını kendiniz için en olumsuz şekilde yorumlamaya ve öyle inanmaya meyillisinizdir. Sevgiliniz biraz sıkkın bile olsa hemen bir sürü olumsuz yorum aklınıza gelir. Hatta sizden sıkıldığı ve ayrılmak istediğine kadar gidebilirsiniz. Halbuki o sadece biraz yorgun ya da başka bir şeye sıkılmış olabilir.
  • Büyütme ve küçültme : Aklınızın size oynadığı oyunlardan biri de olan biteni orantısız şekilde büyütme ya da orantısız şekilde küçültmedir. Depresyona meyilli bir kafa yapısı her hatasını büyük bir felaket, her başarısını da herkesin zaten kolaylıkla yaptığı basit bir olay olarak görecektir.
  • Duygusal Kararlar : Hepimiz duygularımızı gerçeğin bir kanıtı olarak algılarız. Kötü hissetmemiz kötü bir şey olduğunun ispatıdır. Ancak bu, çoğu kez gerçek dışıdır. Duygular düşünce ve inançlarımız neticesinde oluşurlar ve düşüncelerimiz de inançlarımız da birçok kez hatalı ya da çarpıtılmış olabilir. Eğer nasıl hissettiğimiz kesin olarak gerçek olsaydı; “Kendimi bunalmış hissediyorum ve sorunlarımın çözümü asla mümkün değil” diyen birisinin gerçekten ölene dek o halde kalması gerekirdi.“Duygulara göre mantık yürütme neredeyse tüm depresyonlarda rol oynar. Her şey size olumsuz geldiği için, gerçekten de öyle olduklarını varsayarsınız.  Duygularınızı yaratan düşüncelerinizin doğruluğunu sorgulamak aklınıza bile gelmez”
  • “-meli, -malı” cümleleri : Kendiniz ya da bir başkası için kurduğunuz tüm “-meli, -malı” ifadeleri gerginliğe ve beklentiye yol açar. Bunlar sizin ön yargılarınızın ve hayat görüşünüzün eseridir ve çoğunlukla mantıklı ve gereklidir. Ancak bunu bir takıntı haline getirip insan olmaktan kaynaklanan toleransları göz ardı ettiğinizde bu durum kendinize ya da karşınızdakine gereksiz öfkelenmenizi, küsmenizi sağlayacaktır. “Vaktinde gelmeliydi, beni seviyorsa şöyle yapmalıydı, bana değer verse şöyle söylerdi, daha dikkatli olmalıydım, daha güçlü olmalıydım” gibi ifadeler hayatınızı kaplıyorsa bu çarpıtmanın etkisinde olabilirsiniz.
  • Etiketleme : Bu, genellemenin bir uzantısı belki de bir üst versiyonudur. Olumsuz görüşleriniz ya da hatalarınıza dayanarak kendinizi etiketler ve bunun üzerinizde değişmez bir sembol gibi kaldığını düşünürsünüz. “Ben aptalım, ben korkağın tekiyim, ben işe yaramazım” gibi ifadelerle hem kendinizi hem de başkalarını birkaç olaya dayanarak etiketledikten sonra artık tüm algınız ve bakış açınız bu etiket gölgesinde olacaktır. Bunu kendinize yapmayın. Hiçkimse salt olarak bir şey değildir. Binlerce özelliğin karmasıdır ve hiç kimse yaptığı ya da yapamadığı tek bir şey ile ölçülemez.
  • Kişiselleştirme : Kitabında Dr. Burns şöyle diyor: “Bu çarpıtma, suçun anasıdır! Hiçbir nedene dayanmaksızın olumsuz bir olayın sorumluluğunu üstlenirsiniz. Olanların sizin suçunuz olduğu ve yetersizliğinizi kanıtladığı sonucuna varırsınız.” Gördüğünüz gibi içinde sonuca atlamayı da içeren bu çarpıtma iş hayatında genellikle daha da yıkıcıdır. Yaptığınız kötü bir iş eleştiri aldığında, ona kızıldığında, aslında eleştirilen işin kendisidir, şahsınız değil. Eleştirilmek ya da hata yapmak o hatayı yermeyi gerektirir, kendinizi genelleme ve sonuca atlama çarpıtmalarını da kullanarak yetersiz olarak etiketlemeniz ve olumsuzluğu kişisel hale getirmeniz, birkaç çarpıtmanın kombosu ile anlamsız bir depresyona kendinizi sürüklemenize yarayacaktır.

Henüz yeterince vurgulamadıysam, yukarıda maddeler halinde özetlediğim çarpıtmaların çoğu Psikolog Doktor David Burns’ün “İyi Hissetmek” adlı kitabından doğrudan alıntıdır.

Bu çarpıtmaları çok daha geniş şekilde örnekleri ile anlatmak ve hepsinin çok daha farkında olmamızı sağlamak isterdim. Ancak bu çok uzun bir yazı gerektirir ve sonuna kadar okuyabilen okuyucu oranını ciddi şekilde düşürür.  Fakat şunu bilmelisiniz ki, yukarıdakilerin tamamı hayatımızda var ve biz bu çarpıtmalar nedeni ile kendimize nice eziyetler ediyor ve olmayan şeylere üzülüyoruz. Bu bana göre bunalımın 3 ana bacağından birisi. Diğer ikisi ise varoluşsal kaygılar ve duygusal travmaların sonraki yaşamımıza etkileri.

Farkındalık Çukuru

Yazının başında sadece varolmanın kendi başına iç çatışma ve savaş için yeterli olduğunu ifade etmiştik. Ancak biz, her birimiz, farkında olmadan, yukarıdaki algı bozuklukları yolu ile kendi üzerimize, aslında var olmayan ilave yükler yüklemek konusunda da uzmanlaşmışız. Bunlardan kurtulmak, yükümüzü hafifletmek ve depresyon çıkmazına girmemek için elimizdeki en önemli silah ise farkındalıktır. Yukarıdakileri yaptığımızı fark ettikten sonra, ancak o zaman kendimizi bunların anlamsız olduğuna ikna edebilir ve aksi için çabalayabiliriz. Ancak bu kişisel farkındalık da bir çukurdur. Artması aynı zamanda sizin hata ve eksikliklerinizin de daha fazla farkında olmanıza yol açar. Ayrıca bir kez farkındalığınız artı mı, bu kez çevrenizdekilerin davranışları, ülkenizde olup bitenler, dünyada yaşanan zalimlikler, insanoğlunun genel gidişi ve benzeri konularda da detayları fark etmeye ve kaygılanmaya başlayabilirsiniz.

 

Duygular, Düşünceler, Davranışlar

Depresyon konusundaki çalışmalar iki noktaya odaklanıyor. Depresyonun ana kaynaklarından birisi kişinin kendisi ve çevresi hakkındaki olumsuz düşünceleri. Bu ana etmen yukarıdaki çarpıtmalardan besleniyor ve çarpık düşünce çarpık duygulara ve o duygular da depresif davranışlara dönüşüyor. İkinci önemli etmen ise kişinin içindeki anlam boşluğu.  İnsan hayattaki yerini, amacını, kendisini neye adayacağını kaybettiğinde büyük bir boşluğa düşüyor ve kaçınılmaz olarak bunalıyor. Bu boşluğun modern hayat ve artan teknoloji ile birlikte arttığı da bilim ile ortaya konmuş bir istatistik. Alt neden olarak ise; yapay ilişkiler, özgür insanın anlam boşluğu, teknolojinin sizi sanal olarak sosyalleştirirken gerçekte sosyalleşmeden uzaklaştırması, çok fazla içerik ve çok hızlı değişen gündem ile “anlam”ın kaybolması gösterilebilir.

Gelişen teknolojinin insana sağladığı pek çok fayda yanında psikolojik olarak ve akıl düzeyinde bazı olumsuz etkilerinin de olduğu uzun zamandır aşikar. Örneğin biz okulda sürekli yazardık ancak yeni çocuklar tamamen tablet, telefon, bilgisayar ile işlerini görüyorlar. Sadece bu bile hem üzerinde çalışılan şeyin akılda kalıcılığını hem de o konuya odaklanabilmeyi etkiliyor. Artık kendi numaramı bile ezberlemekte zorlanıyorum çünkü hiçbir telefon numarasını akılda tutma ihtiyacı kalmadı. Navigasyon sistemi ile her yere gittiğim için artık görsel hafızam çalışmak, çevreye dikkat etmek ve yolu öğrenmek ile uğraşmıyor. Hepimizin listelerinde binli sayılarla ifade edilen arkadaşları var ama aslında hiçbirisi ile gerçek anlamda tanışmıyoruz.

İşte bunlar ve benzerleri yeni çağın anlam bulmacasını oluşturan etmenler. Artık eskilere göre daha fazla seçeneğimiz var. Eskiden bir çiftçinin oğlu büyük ihtimalle babasından sonra aynı işi devam ettireceğini bilirdi. Hayata bakışı da beklentileri de ona göreydi. Hayattan bize akan bilgi yakın çevremiz ile sınırlıydı. Sınıfsal düzen, imparatorluklar, savaşlar herhangi birinin hayatında çok fazla opsiyon bırakmıyordu.

Şimdi ise bilgi sınırsız, dünyanın her yerinden veri akıyor önünüze. Hayatta herhangi bir yol çizebilirsiniz ve bu açılardan eski çağlarda yaşayanlara göre önünüzde çok daha fazla olasılık var. Ancak sanılanın aksine fazla olasılık insanı mutlu etmiyor. Onu sürekli sorgulamaya, anlam bulmaya ve seçim yapmaya zorluyor.

Eğer bunların yanında, hayattaki varlığınız ile ilgili de tutarlı, sağlam bir mesnet kuramadıysanız ki, hurafelerden arınmış saf din ve Tanrı inancı bu konuda görebildiğim en güçlü seçenektir, o zaman boşluk, çarpıtmalar ve dolayısı ile bunalımlarınız da kesin olarak artacak demektir.

Hepsine ek olarak, eğer yukarıda izah edilen 10 temel çarpıtmayı sürekli yapıyor ve kendinizi ilave duygusal yüklerin altına da sokuyorsanız modern çağın depresyondan muzdarip büyük çoğunluğuna hoş gelmiş oluyorsunuz.

 

Peki Çare Yok mu?

Var.

Var da, uygulaması zor.

Öncelikle yukarıdaki ana etmenlerden ilkine yani varoluşsal kısma bakalım:

Neden hayatta olduğunuz, hayat amacınızın ne olduğu, iyi mi kötü mü olduğunuz ya da hangi gruba, aileye, sınıfa ait olduğunuz sorularını yanıtlamanız gerekli. Eğer niyet edip akıl ile okursanız bu soruların cevaplarına adanmış harika bir kitap var ama saçma salak şekillerde kullanılıp içindeki manaya kimsenin bakmadığı garip bir kitap o. Evet, Kur’an’dan bahsediyorum. Akıl hastası tarikat şeyhlerinin yorumlarından, toplumun genelini etkileyen belli ve bozulmuş bir islami felsefenin – Sünnilik, Alevilik, Şiilik, onluk, bunluk adına ne derseniz deyin – değil bozulmamış kaynağın kendisinden bahsediyorum elbette. Ben birisinin, bu kitabın varlığından haberdar olup, mutlak doğru bilgi içerdiğini söyleyen böyle bir kaynağı nasıl olup da merak etmediğini hiç anlayamıyorum.

Ama onu okumanın kendisini bir tür ritüele çevirip kurallara bağlarsanız. Anlaşılamayacağını iddia ederseniz ve bunlara insanları inandırırsanız mümkün oluyor işte.

Bu konuda bir diğer önemli nokta, ki özünde Kur’an da başka bir şey söylemiyor, kendinizi aşmanız. Modern kültürün sizi bireyselleştirmeye ve sadece kendi çıkarınızı düşünmeye itmesinin tam tersine gitmeniz. Başkasının faydasına bir iş yaptığınızda, birinin hayatına dokunduğunuzda, bir iyilik yaptığınızda göreceksiniz ki fayda aslında size. İyileşen ve ferahlayan siz olacaksınız. İnanmıyorsanız denemesi bedava, yapın ve görün.

Ayrıca o telefonları biraz kenara bırakın. Kimse çevredeki ağaçları, güneşi, bulutları görmüyor artık. Gerçek insanlarla içinde anlam barındıran ilişkiler kurun. Herkesin birşeyi bir şekilde yapıyor olması onu doğru ve sağlıklı yapmaz. Doğadan, havadan, kuştan, başka bir gönülden, hoş bir müzikten, içten bir duadan kopardığınız ruhunuz sıkılmasın da ne yapsın?

İkinci kısım için ise, 10 temel çarpıtmayı bulmanız ve hepsini teker teker kafanızdan çıkarmaya çalışmanız gerekli. Yazması ve tavsiye etmesi çok zevkli ama yapması, beyni alışageldiği düşünme sisteminden başka şekilde görmeye zorlamak kolay iş değil. Ancak düşüncelerinizin gerçeği yansıtmadığını, ön kabuller ve genellemelerle aslında olmaması muhtemel birçok olumsuz düşünceyi kendi kendinize kesin bilgi gibi aldığınızı fark ederseniz iyileşme için çok önemli bir adım atmış olursunuz.

Tersine işler bu hayat!

Şems’in şöyle dediği rivayet edilir: “ Hayatım alt üst olacak diye üzülme, ne biliyorsun altının üstünden daha güzel olmadığını”

Görmeyi bilirseniz bu hayatta işler sandığınızın tersine yürür. Alan değil veren daha karlıdır. Şahsına değil başkalarına harcayan daha mutludur. Parayı biriktiren değil keyifle yiyen daha zengindir. Acımasızca intikam alan değil affeden daha güçlüdür.

Bu yazdıklarıma hak verip aynı fikirde olsanız da o olayların oluş anında içgüdünüz sizi aksine yönlendirir. Onu kırmak ve hayatı bildiğinizin tersine yaşamak sizi bunalımın tam aksi yönüne taşıyacaktır. Örneğin içinde bulunduğum depresyon durumu aylardır bana eziyet ediyor. Yazı yazmak istemiyorum. Okumaktan keyif almıyorum. Hiçbir dostumla görüşmek içimden gelmiyor. Pandemi olmasa da kendimi eve hapsederdim. Duygu durumum beni kilitliyor ve hareketsiz hale getiriyor. Normalde yapmaktan keyif aldığım ne varsa anlamsızlaştırıyor ve on çarpıtma en güçlü halleri ile beynimde dönüp duruyor.

Kendimi çaresiz ve ümitsiz hissediyorum. Bu durumdan asla çıkamayacağım. Her şey daha da kötü olacak. Artık hiçbir şeyden tat almıyorum. Ben aptal, yararsız, zavallı bir adamım ve devamı…

Asla mı? Her şey mi? Hiçbir şeyden mi? Zavallı mı?

Aklımın bana oynadığı çarpıtma oyunlarını görüyor musunuz? Daha neler neler söylüyor ve işin kötüsü söylediğine de kendi kendine inanıyor.

Ama hayır. Hayatta asla, hiçbir şey ne sürekli iyi gider ne de sürekli kötü. Sıkıntılı dönemler her zaman olur, insan her zaman hatalar yapar ama bunlar beni aptal da yapmaz, zavallı da. Ayrıca ben aklımın beni felç etmesinin tam tersini yapacağım. İçimden gelmese de yazacağım. İstemesem de sosyalleşeceğim ve bana ne emrediyorsa ben tersine gideceğim. İnadına…

Eyleme Geçin, İstemeseniz de!

İşte çarpıtmalar nedeni ile daha da derinine çekildiğimiz bu çukurdan çıkmanın ilk ve en önemli şartı budur. Çünkü bunalımın hareketsizliği yine kendini besleyecek ve bir kısır döngü oluşturacaktır. Bundan çıkabilenler her zaman için farkına varanlar ve düzeltmek için bir şeyler yapmaya karar verenlerdir. Kendilerine bir meşgale bulurlar, hayır işlerine yoğunlaşırlar, yeni bir kursa giderler, psikoloğa gitmeye karar verirler. Aslında iyileşme harekete geçmeye karar verdiğiniz anda başlar ve hareket ettikçe de devam eder.

Sızlanmaktan vazgeçmek ve iyi bir şey yapmak üzere yerinizden kalkmak için içinizdeki tüm enerjiyi gerekirse zorla kullanın.

İyi bir şey yapın! Birine güzel bir söz söyleyin, bir taşı yoldan kenara çekin, bir sokak hayvanına yemek verin, yol kenarında açmış küçük bir çiçeğin güzelliğini takdir edin.  Hayata her hangi bir pozitiflik katın. Herhangi bir şey sizin yüzünüzden birazcık daha iyi olsun.

Ne olursa… Ne kadar küçük olursa olsun.

Pandemi geçmeyecek mi, iş bulamayacak mısınız, ülkede hırsızlar iktidarda olmaya devam mı edecek, o istediğiniz arabayı ömrünüzün sonuna dek alamayacak mısınız, derslerden kalacak mısınız? Artık her ne olacaksa olacak ve sizin hayata minik pozitif bir katkı yapmanız, küçük bir köpeğe su vermeniz ya da bir çocuğu gülümsetmeniz hiçbir şeyi daha kötü yapmayacak.

Bütün bela ve musibetlere rağmen baharda yine çiçekler açacak ve gökyüzü yine masmavi olacak.  İnsanlık tarihi boyunca hiç bitmeyen ve aslında bu dönemde görece düşük olan acı, göz yaşı ve sıkıntılar arasında Picasso Mona Liza’yı yaptı, Beethoven 9. Senfoniyi besteledi, Einstein en büyük buluşlarını yaparken aklının önemli kısmı Nazi zulmündeydi. Nazım en iyi şiirlerini hapiste yazdı ve Denizler, Mahirler mahkemede hakime gülüyorlardı.

Kalkın ve iyi bir şey yapın. Herhangi pozitif bir şey…

 

Dr. David Burns, “İyi Hissetmek – Yeni Duygudurum Tedavisi”, Psikonet Yayınları, 2005.
https://onedio.com/haber/depresyonun-gulen-suratlar-arkasina-ne-kadar-rahat-gizlenebilecegini-gosteren-24-hikaye-790268
http://dianaguler.com/depresyon-nedir
https://www.optimumpsikoloji.com/depresyonu-hafife-almayin/

Share this Post