Murat Turan/ Mayıs 16, 2017

İnsanı insan yapan özellik nedir?

Bütün dinlerin emrettiği, kendisine ulaşmak dışındaki herşeyin, buna vesile olması umulan araçlar olduğu şey nedir?

Tüm insanlık tarihinde saygı duyulması gerekli tek insani davranış hangisidir?

Kur’an-ı Kerim, hangi davranış modelini üstün tutmakta ve defalarca örneklendirerek insanların önüne koymaktadır?

Son 3-4 yıldır kendime küçük bir defter edindim. Hafızam zayıf olduğundan bir yerde kayda değer birşey okur ya da duyarsam küçük birkaç hatırlatma notu almaya çalışıyorum. Dün gözden geçirirken birşey fark ettim. Hakkında notlar aldığım insanların tümünün ortak bir özelliği var. Bu özellik ayrıca kutsal metinlerde anlatılan tüm peygamberlerde ve adı bize ulaşan tüm büyük tarihi şahsiyetlerde de var.

Her okuduğumda benim gönlüme dokunan, gözlerimi hafif nemlendiren, ne zaman bir kitapta ya da filmde rastlasam sonuna kadar tam dikkatle baktığım bir özellik bu.

“Doğru ve hak olan uğruna hakim gücün karşısında durabilme cesareti.”

Hem de sonuçları ne olursa olsun durabilmek. Durmak için malından, mülkünden, canından ve tüm sevdiklerinden vazgeçmek. Eziyetler, işkenceler altında bile doğru bildiğini söylemek ve bu uğurda didinmekten geri durmamak.

İşte beni en çok etkileyen güç bu.

Bu güce sahip olanların hepsi benim için gerçek süper kahramanlardır. Bunlar süpermen’e, batman’e, örümcek adama filan benzemez. Çünkü onlara siper olacak hiçbir üstün güçleri yoktur. Uçamazlar, gözlerinden lazer, ellerinden ağ çıkmaz. Ama o kadar sağlam bir yürekleri vardır ki, bir damla doğru için tüm okyanusu karşılarına almaktan çekinmezler.

Hz. İbrahim, herkesin putlara taptığı bir dönemde bunun çok saçma olduğunu söylemiş ve insanları bir olan Allah’a imana davet etmişti. Gayet basit bir iş olarak görüyorsanız şu anki hakim güç aleyhinde birşeyler söylemeyi deneyin bakalım. O da o zaman ki hakim gücü karşısına aldı. Yakılması kararlaştırıldı ve ateşe atıldı. Ateşe doğru yürürken de aynı şeyi söylüyordu.

Hz. Musa, dünyanın gördüğü en büyük tiranlardan birine, Firavuna başkaldırıyor ve onu yaptığı yanlışlardan dönmeye davet ediyordu. Onlar da büyük zulümler gördüler, yurtlarından çıktılar, nice imtihanlar geçirdiler ama Musa (a.s) beyanından hiç dönmedi.

Gerçekten Kur’an-ı Kerim bu yürekliliğin örnekleriyle dolu. Hak için, doğru için, mallarından, canlarından, evlatlarından bile vazgeçenler var ya, işte onlar diyor yüce kitap, onlar doğru yol üzerinde olanlardır. Yüce kitapta ismi geçen peygamberlerin hikayelerindeki en önemli ortak nokta tebliğlerinin hemen ardından yalanlanmaları ve kınanmalarıdır sanırım.

Kutsal metinlerin dışına da bakalım;

1900 lü yıllar Amerikası kölelik ve zencilere zulüm yıllarının doruğudur. Akıl almaz işkenceler ve aşağılamalar arasında zencilerin hak arayışı Martin Luther King ve Malcolm X gibi iki kahramanın doğuşuna yol açmıştır. Malcolm X’in yolu biraz çetrefilli ve karmaşıktır ama doğru bildiğini söylemek ve bunun için mücadele bakımından aynıdır. Martin Luther King defalarca silahlı saldırıya uğramış, evi bombalanmış, kendisi ve sevdikleri sürekli ölüm tehdidi altında kalmıştır. 1967 yılında Vietnam savaşının haksız ve yalan üzerine olduğunu söylediği konuşması ile Time ve Washington Post gazetelerince çok ağır eleştirilmiş ve vatan hainliği ile suçlanmıştır. Aynı post gazetesi, 4 yıl sonra, kendisine sızdırılan belgeleri yayınlayarak, savaşın sebep ve sonuçlarının yetkililerin iddia ettiği gibi olmadığını ve Amerikan halkının çıkarlarına aykırı olduğunu yazmıştı. 4 Nisan 1968 de motel balkonunda dürbünlü tüfek ile vurulana dek, doğru bildiğini yapmaya devam etti.

1940’lı yıllar, bu kez Avrupa Nazi zulmü ile kana boyanıyordu. Soykırımın ve insanın zalimliğinin bir sınırı yok gibiydi. Herkes korku ve dehşet içindeyken, bir başka cesur yürek İrena Sandler sahnedeydi. Yapılan zulme yüreği dayanmayan bir Alman hemşireydi o. Milyonlarca diğer Alman gibi hakim güce yeltenmemiş ya da tepkisiz kalamamıştı. Hayatını hiçe sayarak, sedyelerde, bidonlarda, çuvallarda, ceset torbalarında tam 2500 küçük çocuğu vahşice öldürülmekten kurtararak başka yürekli kadınların ellerine teslim etti. Gestapo tarafından çok işkence gördü, aylarca hapiste eziyet edildi. Kolları ve bacakları kırık halde atıldığı odunlukta, hala o çocukları ele vermemiş halde yatarken, kurtarıldı. 2008 yılında 98 yaşında vefat ettiğinde; “Bir kahraman değilim, normal olanı yaptım. Daha fazlasını yapabilirdim. Bu pişmanlık ömrüm boyunca beni hiç bırakmadı” diyordu.

Aynı dönemde, aynı kahramanlığı gösteren bir başka isim, Oscar Schindler, “Schindler’in listesi” filminden dolayı çok daha bilindik bir isim. Bir sanayici ve iş adamı olan Schindler, 1200 yahudinin kurtulması için tüm malını, mülkünü, makamını hiçe saymıştı. Ekim 1974’te beş parasız ve neredeyse tanınamayacak bir şekilde Almanya’da öldü. Ama buna üzüldüğünü sanmıyorum.

Bir de Türkten bahsedelim o zaman, Selahattin Ülkümen’den. Rodos adasında görev yapan bir yüce gönüllü Türk kendisi; “Ülkümen, Türkiye’nin savaşta tarafsızlık kararı almış olduğunu, tüm vatandaşlarını eşit gördüğünü ve dine göre ayırmadığını vurgulayarak adadaki Türk Yahudilerini ve onların ailelerinden olan İtalyan ve Yunan asıllı da olsa akrabalarından oluşan 42 kişilik bir grubu Auschwitz’te katledilmekten kurtarmıştı. 42 can… Ülkümen’in bu hamlesinin karşılığında Türk Konsolosluğu Naziler tarafından bombalanmış ve o sırada konsolosluk binasındaki ikametgâhta bulunan hamile eşi Mihrinnisa Ülkümen bir erkek çocuğu dünyaya getirdikten sonra bombardıman sırasında aldığı yaralardan dolayı, saldırıdan altı ay sonra hayatını kaybetmiş. Ülkümen ‘Bilinmeyen Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri’ adlı kitabında başından geçenleri anlatırken şöyle diyor: “Rodos’ta yaptığım girişimler sonucu, hayatları kurtulan vatandaşlarımın her vesile ile dile getirdikleri minnet duyguları, çileli meslek hayatımın, benim için en değerli manevi ödülleri olmuştur.”

Benzer örnekler değil mi? Yaptığı yüzünden yeni doğum yapan eşini kaybediyor adam. Yine o yıllarda, Paris konsolosumuz Namık Kemal Yolga da çok can kurtarıyor Nazilerin elinden. İşin ilginci, kızı Gülyüz Yolga, babasının yaptığı iyilikleri babasından değil de 1997’deki bir başka belgeselden öğrendiklerini söylüyor.*

Ne çile onları durdurabiliyor, ne de yaptıklarından övgüyle bahsediyorlar dikkat edin. Kızı bile belgeselden öğrenmiş olanları.

“Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal daha iyi. ” diyen birisi daha geçti bu dünyadan. Asıl adı Mohandas Karamçand Gandhi olan ama “yüce ruh” anlamındaki Mamatha ismiyle anılan Gandhi. Pasif direnişin babası, onlarca kez tutuklanan, çok uzun süreler açlık grevinde kalan ve sonunda ülkesinin bağımsızlığı ülküsü için tüm hayatını adayan bir kişiydi o.

18. yüzyılda hem kilisenin bağnazlığına hem de krallık sistemine karşı çıkıp: ” Kral artık yasalara bağlı bulunan ve adaletli olmak zorunda olan yüksek ünvanlı bir adamdan başka birşey değildir” diyebilmek herkesin değil ama Voltaire’in harcıdır.

Hangi birini yazayım ki; ölüme giderken bile mağrur ve başı dik olan, son isteği Rodrigonun gitar konçertosunu bir kez daha dinlemek olan Deniz’in yaşamını mı anlatayım size?

Yoksa 12 yaşında, kızları kendisinden büyük bir adamla evlendirilen ve neredeyse bir kadının bu konuda konuşmasının bile imkansız olduğu Mısır’da kadın haklarını savunan Huda Shaarawi’den mi bahsedeyim?

Nazım’ı mı anlatalım yoksa yaşadığı dönemde kafirlikle, decallıkla, fitne kaynağı olmakla, alkolü serbest bırakan namazsız bir din kurmakla, din dışı olmakla, peygamber sünnetine kafa tutmakla suçlanan İmam-ı Azam Ebu Hanife’den mi bahsedelim? Hani dönemin tüm kodamanlarına doğruları söyleyen, ısrarla yalan uygulamalarının kadısı olmayı reddeden ve sonunda zorla zehir içirilerek öldürülen büyük insan…

Hz. Muhammed (SAV) neler çekmiştir peki. Tıpkı yazının başındaki örnekler gibi, hakim düzenin rahatını bozacak bir iddia ile çıkmak zaten başlı başına çok çetin bir iştir. Buna birde hakaretler, küfürler, eziyetler, işkenceler ekleyin. Sonra sürgünler, savaşlar, sevdiklerinizin kayıplarını koyun. Bir de gönlünüzün yumuşaklığından, kendinize insanların bu yaptıklarını dert ettiğinizi düşünün.

Görünen o ki, doğru söylemenin ve zulme karşı olmanın ağır bir bedeli var. Hz. Muhammed’i izleyenlerden Hz. Ebubekir çok çekti, çok dövüldü. Hz. Ömer namaz kılarken bıçaklandı, Hz. Osman Kur’an okurken öldürüldü, Hz. Ali suikast ile öldürüldü, Hz. Hüseyin Kerbela’da ailesi ile katledildi. Daha nicelerini saymak mümkün. Ama altını çizmek istediğim husus şu ki; düşününce bize çok büyük kahır olarak görünen tüm bu olayları onlar, büyük bir metanetle göğüslüyor ve doğru bildiklerini yapmanın iç huzuru tüm diğer sıkıntıları unutturuyordu.

Bu yüce gönüllü insanların hepsinin ortak özellikleri var:

  • Sadece ama sadece vicdanlarının emrettiği şekilde doğruyu yapıyorlar
  • Asla kendi çıkarları için en ufak bir arzuları bile yok
  • Mücadelenin büyüklüğü, zorluğu onları durdurmuyor
  • Hakim olan zalim güce yaranarak, onun suyuna giderek ve sessiz kalarak yaşamayı hazmedemiyorlar
  • Kendilerini övme ihtiyaçları yok

İşte gerçek insanlık budur. Tüm dinlerin emrettiği ve tüm ibadetlerin sizi sonunda ulaştırmaya çalıştığı mertebe budur. Kendi nefsinden geçip, başkaları için canla başla çalışmak. Güce dalkavuk olmadan doğru bildiğini söylemek ve bu uğurda her türlü eza ve cefaya göğüs germek. Saygıyı hakeden tek davranış şekli de budur.

Tüm bu büyük insanları anarken Gazi Mustafa Kemal paşaya da selam etmemek olmaz. Onunla ilgili de çok şey yazmak mümkün. O da kendisi dışında bir ülkü için tüm hayatını adamış ve hakim rüzgarın aksine yürüme cesareti göstermiş nadide insanlardandır. Hakkında kaç suikast girişimi, kaç idam emri, kaç kanun dışılık, kaç kafirlik fetvası/ emri vardır bilmiyorum. O da bilmiyordu.

Her nerede rastlarsam beni derinden etkileyen ve içten içe sahip olmayı çok istediğim ve sahip olanları kıskandığım asıl zenginliktir bu güç. Bu açıdan zengin olmayı dilerim ben hep.

Peki bu adamlar tarihten gelip geçmiş insanlar mı sadece? Yaşadıklarını ve yaptıklarını ilginç birer hikaye gibi dinleyip geçecek miyiz? Bu mesajlar Kur’an-ı Kerim’de sadece genel kültür bilgisi olarak mı veriliyor?

Bizim yaşadığımız dönemde Hitlerler yok mu? Bağnaz kafalı din tüccarları yok mu? Kendi çıkarı için herkese zulmeden ahlak fakirleri yok mu? Nemrutlar, Ebu cehiller ölüp gitti mi sandınız?

Kaç firavun var şu an dünyada?

Ben bazen kendimi şöyle düşünürken buluyorum: Haşa bir Musa (a.s) olmak benim için mümkün değil ama, ola ki ben o zamanın Mısır’ında yaşasaydım, birisi çıkıp haksızlığa karşı bir hareket başlatsaydı. Bu harekete katılmak doğrudan firavunun öfkesini çekmek ve muhtemel işkence ve ölüm anlamına gelseydi, ben hangi tarafta olurdum?

Siz ne yapıyorsunuz yaşadığınız dönemin firavunlarına karşı? O sınav sadece o dönemdeydi, siz aynı şeyle hergün imtihan edilmiyoruz mu zannediyorsunuz?

Mübarek Ramazan ayının yaklaştığı şu günlerde bir kez daha oturup düşünmeli insan. Orucun, namazın, zekatın ve benzeri tüm ibadetlerin gerçek amacını düşünmeli. Her gün defalarca söylenen “sırat’el-müstakim” nedir düşünmeli. Adaletsizlikler ve küçük büyük zulümlere karşı durmak ve hak olanı yapmak konusunda nerede olduğunu da. Zira sessiz kalmak da eylemdir aslında. Hepimiz şu an dünyada işlenen tüm suçlardan sorumluyuz.

Burada ismini anamadığım binlercesi daha var o kahramanların. Zaten onların varlıkları yaşamı değerli kılıyor ve zorluk, sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun insanlık adına ümidi canlı tutuyor. Evlatlarını toprağa veren anaların, çocukları için kendi benliklerinden geçip can hıraş çalışan babaların, namusu ile kıt kanaat geçinip yine de harama yan bile bakmayanların da yukarıda anılanlardan geri kalan tarafları yoktur.

Hepimiz kendi firavunlarımızın Musa’sıyız aslında. İlkeli durmalı ve inandığı için mücadele vermeli insan. Kendinden geçip daha yüksek bir amaç için çalışmalı. Kalkın ve kendinize Churchill’in bahsettiği şekilde biraz düşman edinin. Siyasi ve ekonomik çıkarınızın aksine de olsa, vicdanınızın söylediği yönde yürüme cesareti gösterin ve isimsiz kahramanlar arasına katılın…

https://www.ushmm.org/wlc/tr/article.php?ModuleId=10007962
*http://www.salom.com.tr/haber-96109-selahattin_ulkumen_ve_rodos_muftusunun_nazilere_karsi_mucadelesi.html
https://gaiadergi.com/harem-yasantisindan-meydanlara-bir-feminist-huda-shaarawi/

http://blog.milliyet.com.tr/imami-azam-ebu-hanife-kimdir–hanefilik-nedir—3-/Blog/?BlogNo=293189

Share this Post