Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba;
Ne zaman hayatımda büyük sayılabilecek bir değişiklik olsa öncesi ve sonrasındaki bir dönem blog yazılarına ara veriyorum.
Zihnim başka endişeler ve heyecanlarla doluyken yazacak enerjim kalmıyor sanırım. Yine böyle bir dönemden geçiyorum ve bu seferki değişiklik öncekilerin hepsinden daha büyük. Hem işyerini, hem pozisyonu hem de ili değiştirdim bu kez. Önceleri hep aynı bölgedeki başka fabrikalarda görev almıştım ancak her akşam yine evim dediğim yere geri dönebiliyordum. Bu kez, iş çıkışında da ayrı bir mücadele bekliyor beni.
Yeni bir pozisyona başlamak her zaman kendi içinde birçok sıkıntı barındırır. O nedenle konfor alanının dışına çıkmak olarak tanımlanır. Yeni insanlarla yeni ilişkiler geliştirmek gereklidir. Kendinizi yeniden tanıtmak, yeniden kimin ne olduğunu, ne olmadığını anlamak süreci başlar. Eski işinizdeki alışıldık yüzlerin, sohbetlerin hiçbiri yoktur. İşte böyle anlarda insan psikolojisinde “algıda seçicilik” kavramının ne kadar önemli olduğunu tekrar anlayablirsiniz. Eski pozisyondaki dostluklar, sohbetler, tanıdıklar yoktur ama aynı yerdeki sıkıntılar, kavgalar, adaletsizlikler de yoktur. O pozisyondan ayrılmadan hemen önce algımız sadece kavgaları, sıkıntıları görüyor ve dostları, sohbetleri ikinci plana atıyordu. Şimdi ise algımız değişti ve eski iş yerini bu olumlu özellikleri ile algılayıp onları arar duruma geldik.
Akşam iş çıkışı eve gitmek, belki de, bazılarımız için başka sıkıntı ve kavgaların içine girmekti. Belki de sıkıcı, alışılmış ve gayet olağan bir şeydi. Onu da kaybedince anlıyor ki insan, o da büyük bir nimetmiş. İşten çıkınca yine tek başına kalmak ve “evim” dediğiniz bir yere sahip olmamak duygusunu tatmayana anlatmak zor. Artık yalnız başınıza bilmediğiniz bir ekiple, bilmediğiniz bir ortamda çalışıyor ve bilmediğiniz bir şehirde, ilk kez geçtiğiniz yollarda dolaşıyorsunuz…
Yalnızlıkla aranız nasıl bilmiyorum. Ama ben kendisiyle iyi anlaşmayı çok uzun zaman önce öğrenen bir adamım. Pek sıcak kanlı ve sosyal olduğum da söylenemez zaten. Ama çok kolay arkadaş edinen birisi bile olsanız, bahsettiğim büyüklükte bir değişimden sonra ilk birkaç ay zorlu olacaktır. Bunun bir tık ötesi ise konuşulan dilin de farklı olduğu başka bir ülkeye gitmektir.
Eskiden dervişler nefs ile savaş eğitimlerinin bir parçası olarak halvete girerlermiş. İnsandan ve başka uğraşlardan tamamen izole şekilde, sadece kendin ile kalmak hali. Denir ki; o durumda insanın içindeki tüm ejderhalar çıkarmış ortaya. Korkular, kaygılar, çekinceler, zayıflıklar, arzular. Sonra kendini daha iyi tanıyan kişi daha güçlü olurmuş tek tek bu canavarlara karşı. Elbette bunun da bilmeniz gereken usulleri varmış, öyle alıp başını bir yere giderek olmuyor yani.
Bu tecrübeyi böyle “sufi” denilebilecek bir olayla kıyaslamak belki teşbihi biraz abartmaktır ama, kaçınılmaz yalnızlığın ister istemez insan “hal” inde bazı değişimlere yol açtığını ifade etmeye çalışıyorum. Normalde iş,güç, geçim, çocuklar filan derken pek de duyamadığınız iç ses daha gür konuşmaya başlıyor ve iç sesinizi dinledikçe, olduğunuzu zannettiğiniz adamla olduğunuz adam arasındaki farklı da anlamaya başlıyorsunuz. Bence arada sırada mutlaka kendiyle başbaşa kalmalı insan. Bir tür yenilenme ve “reset”lenme süreci oluyor.
Hayretle gözlemleyebileceğiniz bir başka tanrı mucizesi ise; insanın, çok zor olacağını sandığı durumlara bile ne kadar hızlı adapte olmayı başardığı. Kısa sürede hayatta kalma iç güdüleriniz, durum ne olursa olsun, bir düzen kuruyor ve yeni alışkanlıklar ediniyorsunuz.
Tüm bu değişim ve kaosun, aynı evrenin işleyişi gibi, zamanla başka bir düzene doğru yol alışına tanıklık edebilirsiniz.
Elbette yeni pozisyon bir çok yeni zorluk demek. Özellikle de insan yönetmek ile ilgili bir konumda çalışıyorsanız. Yeni kültür ve davranış desenindeki adamlara alışmak zorundasınız. Taşlar yeniden yerine oturmalı ve yeniden doğru motivasyon ve yönlendirme şeklini bulmalısınız.
Bunu hızlı ve etkili yapmanın iki anahtarı var: bu konuda çok farklı ekiplerle çalışmış olmaktan gelen bir tecrübe ve sabır. Aslında sabır da o tecrübenin bir parçası, çünkü hızlıca müdehale edip değiştirmeye, insanlara yanlış ya da eksik olduklarını söylemeye veya onlara yeni düzeninizi dayatmaya başlamadan önce sabırla bekleyip gözlemlemek gerektiğini bilmek zorundasınız.
Acele etmeyin. Yöneticiniz, çok büyük ihtimalle, sizden birkaç gün içinde müthiş değişimler beklemeyecek kadar zekidir. İlk haftalarınızı dikkatle gözleyerek ve herkesi dinleyerek geçirin. Güç dengelerini, zayıflikları ve beklentileri anlamaya çalışın. Ukalalık yapmayın. Önceki deneyimlerinizde gördüğünüz herşeyi hemen uygulamaya kalkmayın. Biraz sabredersiniz eksik ya da yanlış yapıldığı izlenimine kapıldığınız birçok şeyin aslında öyle olması gerektiğini ya da birçok sebeple öyle olmaya mecbur olduğunu göreceksiniz.
Orada zaten çalışanların ya da sizden önce çalışanların tamamen aptal olmaları ve iş bilmemeleri de düşük ihtimaldir. O duyguyu içinizden atın. O ekiple uzun süre çalışmak üzerine oraya gittiniz ve ukalalık yapıp onların önceki iş yapış şekillerini kırıcı şekilde eleştirmek bu amaca pek hizmet etmeyecektir.
Bunları önemserseniz ve yeni pozisyonun kimyası da size, kabul edilebilir ölçüde, uygunsa muhtemelen kısa bir huzursuzluk döneminden sonra keyifle çalışabilirsiniz.
Yeni başlangıç için illaki şirket, şehir ya da ülke değiştirmenize de gerek yok. Bazen şirket içi bir terfi ya da pozisyon/departman değişikliği de benzer etkilere yol açabilir.
Eğer siz de yeni bir başlangıcın arifesinde ya da bir değişikliğin niyetindeyseniz olası fırsatlara, olası risklerden daha fazla odaklanın lütfen. Her değişim yeni tecrübeler demek ve rutinden çıkılıp kazanılan her yeni tecrübe biraz daha “yaşamak” demek.
Son tavsiyemizi de büyük üstad Socrates versin:

Değişimin sırrı, bütün enerjinizi eski ile savaşmaya değil, yeniyi inşa etmeye odaklamaktır.
Yeni yazılarda buluşmak dileği ile…
