Hergün ama hergün yaşıyorum ben bunu.
Hem de, gün içerisinde onlarca kez.
Kendim için de yaşıyorum, başkalarından beklediğim işler için de…
İşlerin zamanında bitirilmemesi, bitirmek için zamanında başlanmaması. Anlamsız sebeplerle sürekli, bilinçli – bilinçsiz erteleme. Bitirmek zorunda olduğumuzu bilsek de dikkatimizin başka yönlere sürekli kayması. Bir de ateş ve boğaz ağrısı eklesek, tam bir hastalık tanımı gibi olacak. Ancak bu gerçekten bir hastalık, hem de çok yaygın ve çok sinsi bir hastalık.

Bakın bakalım yukarıdaki resim tanıdık geliyor mu?
Böyle olmuyor mu gerçekte birçok proje?
İnsanlar neden ertelemeye ve kaytarmaya bu kadar meyilli, neden sonuçta çok sıkıntı yaşayacağını bildiği halde zamanında ve sistematik bir şekilde çalışmayı sürdürmüyor?
Benim sektörümde olanlar bilirler; özellikle kalıpçılar insanı delirtirler. Zamanında işi alamayacağımızı zaten çoktan öğrendiğimizden 7-10 gün pay koysak da iş zamanında gelmez. Çünkü onlar da nasılsa paylıdır diyorlar sanırım. Bu, saatini bilerek 5 dakika ileri almak, ama bunu zaten bildiğin için, yine de toplantıya geç kalmak gibi birşey. Bugün de, benzer şekilde, terminini çok aşan ve bize saç baş yolduran bir iş sonrasında bu konuya takıldım.
Neden diye bir sordum, gerisi geldi zaten.
Meğer M.Ö 350 yıllarında Platon, Sokrates ve Aristotale de bu konuda tartışmışlar ve bu; “yapman gereken, faydana olan işi bilmene rağmen, yapmamak” ikilemi için bir kelime yaratmışlar : AKRASİA.
Sınava çalışmamız gerektiğini biliyoruz ama hala bilgisayar başında oyun oynuyoruz. Yarına önemli bir toplantı var, hazırlanmamız gerekli ama sürekli önemsiz konularla dikkatimiz dağılıyor. Bir yıl sonra seriye geçecek bir proje aldık ama son 3 ay kalana kadar anlamlı bir ilerleme yapmıyoruz.
İnsanoğlunun dışarıdan son derece anlamsız görünen bu davranışları neden yaptığı hala tam olarak çözülememiş görünüyor. Zira, M.Ö 350 den günümüze geçen 2367 yılda bu davranışı değiştirmek ya da azaltmak ile ilgili bir ilerlememiz olmamış. Bakın ne diyor John Searle;

“Akrasia (irade zayıflığı) Fransa’da şarap kadar yaygındır…”
Bu konuda psikologların yorumlarını, filozofların çıkarımlarını okuduktan ve içine bir miktar kendi deneyimimi kattıktan sonra bazı temel olası nedenlere ulaşıyoruz. Bu arada benim deneyimimi küçümsemeyin zira bu konuda çok ama çok tecrübeli biriyim:
- Kısa / Uzun dönemli haz : Hepimizin beyni haz odaklı olarak çalışıyor. Nispeten uzun vadeli bir işin sonucunda alacağımız bir haz/ ödül var ama, o an, yanımızdaki bilgisayar oyunu bize hemen bir zevk vermeyi taahhüd ediyor. Eh, biraz buna bakayım sonra devam ederim diyor beynimiz, diğerine vakit var nasılsa.
- Kendimiz ile ilgili yanılsamalarımız : Genç mühendis çalışanımız; “Önemli değil Murat bey, iki dakikada hallederim ben onu” deyip çıkalı tam 2 saat 11 dakika oldu az önce. Nasılsa hallederiz, muhakkak yetiştiriz diye kendimizi kandırıyoruz çoğu zaman. Ya yeteneklerimizi abartıyor ya da işin gerekliliklerini fazla hafife alıyoruz. Hatta zamanında çalışmaya başlayanlarla biraz alay etme eğilimimiz bile var. Hepsi bu hastalığın yan etkilerinden ve sebeplerinden aynı zamanda.
- İçimizdeki süper kahraman : Bunu nasıl izah edeyim bilmiyorum ama kendisi delirmeden önce benimle en son ilgilenen psikolog buna benzer bir teşhis koymuştu bana. İnsanın kendini bir süper kahraman olarak hissetme eğilimi. Hastalanmayacağımız, kaza geçirmeyeceğimiz, birşeyi herkesten çok daha hızlı yapacağımız, başkalarından daha zeki olduğumuz vb. konularda bir tür kişisel yanılsama bu. Bir iş varsa, bu iş için 2 saat süre varsa ben son 10 dakikada yapıyorum. Sonra da iki şey oluyor; eğer iş iyi olduysa, kendimle övünüyor, kötü olduysa da eh, 10 dakikada yaptım ben bu işi diyerek kendimde hasarı azaltıyorum. Bir süper kahraman olarak normal insanlar gibi 2 saatte yapacak değilim herhalde…
- İçsel kontrol – İrade zayıflığı : Kısa vadede haz vermeyecek bir işe başlamak için kendinizi biraz zorlamanız gerekiyor. Devam ettirmek için ise biraz daha zorlamanız. Ayrıca tamamlanana kadar da enerjinizi konu üzerinde tutabilmek için bir miktar daha irade lazım. Bu gücün eksikliği ki, nedenleri ve nasıl geliştirilebileceği ayrı bir kitap konusu olur, Akrasia’nın en temel nedenlerinden birisi.
Bir yerde okumuştum: Amerika’da bir spor salonu, üyelerinden aidat almıyor. Kayıt yaptırdıktan sonra mesela haftada 3 kez gidip spor yaparsanız para ödemiyorsunuz. Ancak sözleşme, gelmediğiniz her gün için bir meblağ ödemeyi içeriyor. Yani üşenip gitmediğiniz her seans için para ödüyorsunuz. Çok zekice bence ve diğer iş modelinden daha fazla kazandıracağını zannediyorum.
Düzenli spora gitme, sigarayı bırakma, rejim yaparak zayıflama, önemli bir projeyi tamamlama gibi görece büyük ve irade gerektiren tüm işlerde konudan uzaklaşma ve kaytarma eğilimindeyiz. Ya da baştan hiç girişmiyor, erteliyoruz.
Yok mudur derdimize bir derman?
Bu konuda bitmek bilmeyen bir yapmanız gerekenler listesi çıkarabilirim size. Hem de kopyala yapıştır metodu ise 10 dakikada hazırlar ve selametle yazıyı bitiririz. Ancak işin gerçeği, verilen tavsiyelerin ve önerilen metodların çoğu “saatini 5 dakika ileri al ki toplantılara hep erken git” tadında. Yani, kandırmaya çalıştığımız kendimiz, kandıran kadar zeki olduğundan, yemez bence.
İşe yarayacak sadece 2 şey var;
- Asla ucu açık işlere başlamayın: Ne yaparsanız yapın kendinize çok net termin verin. Sadece zaman da değil, yeri, saati bile önceden hedefleyin. Midwestern şirketinde 3272 çalışan üzerinde bir araştırma yapılmış. İşleri kendileri için net terminler ve hedefler vererek yapan grubun haftalar sonra çok daha ileri bir seviyede olduğu görülmüş. Ancak bu tavsiye bu kadarı ile yeterli değil. Zira tecrübe ile sabittir ki, sadece termin vermenin etkisi, zaman dilimi ne kadar uzunsa o kadar zayıflar. Yapmak istediğiniz iş ne olursa olsun bunu günlük küçük hedeflere bölmeli ve hergün bunlara ulaşmak konusunda kendinizi zorlamalısınız. Her gün 2 sayfa kitap okuyacağım demek, ayda 60 sayfa kitap okuyacağım demekten 2-3 kat daha etkili olacaktır. Elbette bu ilkeyi işletme içinde her projede ve yönetim uygulamasında da yapacaksınız.
- Kendinizi mecbur bırakın : Madem aklımız kaytarma ve bize oyunlar oynama konusunda uzman, o halde biz de ona o şansı vermeyecek şekilde hareket edeceğiz. Cep telefonu bağımlısı iseniz bilerek, isteyerek internetin olmadığı bir ortama kendinizi kapatacak ve orada çalışacaksınız. Bir kurt gibi aklınızı kemiren ve sizi dürten bilgisayar oyununu sileceksiniz. Ya da birikim yapmak istiyor ama hep bir bahane ile bir türlü yapamıyorsanız, hesabınızdan direk para kesilmesini sağlayacak ya da sizi ödemeye mecbur bırakacak bir kredi alacaksınız. İleride size faydası olacak şekilde şimdiden kendinizi küçük kısıtlamalara mecbur bırakacaksınız. Gece kurt adama dönüşeceğini bilen adamın, sevdiklerine zarar vermemek için kendini zincirletmesi gibi.
Kısacası, aklınızı çelip sizi odaklanmaktan alıkoyabilecek etmenleri baştan uzaklaştıracak ve aklınıza yapması gereken dışında bir kaçış yolu bırakmayacaksınız.
“1830 yılının yazında Victor Hugo imkansız bir termin ile yüzyüzeydi. 12 ay önce yayıncısı ile “Notre Dame’ın kamburu” başlıklı bir roman yazma konusunda anlaşmış ve 2 yıl süre almıştı.
Ancak geçen bir yıl boyunca Hugo hiçbirşey yazmamış ve eğlence, gezme, konuklarla ilgilenme gibi işlerle yazmayı hep ertelemişti. Yayıncı ise bu kaytarmaya giderek daha da kızıyordu. Sonunda Victor Hugo’ya daha da zor bir termin verdi. Kitabı 1831 Şubatında, ilk terminden 6 ay önce istiyordu.
Victor Hugo, bu sürekli kaytarmasına bir çözüm stratejisi geliştirdi. Dolabındaki tüm kıyafetleri topladı ve odasından uzakta bir yere kilitletti. Artık üzerinde geniş bir şal dışında hiçbirşeyi yoktu. Bu halde gezmeye gidemez ya da bir konuk ağırlayamazdı. Böylece aklını işine odakladı. Odasında kalıp yazmak artık tek opsiyondu.
Strateji işe yaradı ve Hugo 1830 yılının yazında ve kışında deli gibi yazdı. Dünyaca ünlü şaheser “Notre dame’ın kamburu” son termininde de 2 hafta önce, 14 Ocak 1831 yılında yayınlandı.” *
Ben bundan sonra yukarıdaki her iki metodu da daha fazla hayatıma dahil edeceğim. Ayrıca kaytarmalarım ve ertelemelerim konusunda farkındalığımı arttıracağım.
Umarım sizlerin de işine yarar.
Daha fazlası için aşağıdaki linklere göz atabilirsiniz.
İlgili Bağlantılar:
*https://jamesclear.com/akrasia, adresinden alıntılanarak tarafımdan çevrilmiştir.
The Akrasia Effect: Why We Don’t Follow Through on What We Set Out to Do and What to Do About It
http://ndpr.nd.edu/news/akrasia-in-greek-philosophy-from-socrates-to-plotinus/
http://lesswrong.com/lw/6c/akrasia_hyperbolic_discounting_and_picoeconomics/
https://personalmba.com/akrasia/
