Murat Turan/ Şubat 21, 2018

Katma değer meselesi bizim ülkeye özel olarak biraz sorunludur. Kelime anlamını hiç içime sindiremediğim şekilde, “Katma Değer Vergisi” diye meşhur ve benzersiz bir vergimiz olduğundan, bu kelime ikilisi bize hep soğuk gelir.

Halbuki katma değer, bizim birçok açıdan izlememiz ve geliştirmemiz gerekli olan çok değerli bir bilgiyi içerir. Verdiğimiz emeğin, yaptığımız işlerin ne kadar katkı yaptığı ile ilgilidir ve ister bir üretim birimi olsun, ister bir ülkenin tamamı; üzerinde kafa yorulması gereken en önemli şeydir.

Şimdi sizinle bunu gösteren birkaç gösterge paylaşacağım;

İlki, saatlik çalışma başına gayrisafi milli hasıla demek olan “GDP per hour” göstergesi. Ülkede yapılan işin, ülke ekonomisine ne kadar katkı sağladığı konusunda bize fikir verdiğini söyleyebiliriz. Grafikten görebileceğiniz gibi Türkiye’de bir işçinin bir saatlik çalışma ile yarattığı değer 36.8$. İki açıdan bakalım; bu değer OECD üyesi ülkelerin ortalamasının çok altında (47$), bu İrlandalılar ne iş yapıyor bilmiyorum ama 83.1$ lık İrlandanın herkes çok altında zaten. Ülkemin değerleri, maalesef, eşdeğer ülkelere göre de düşük kalmış.

Ancak bir başka açıdan bakıldığında, son 17 yılda %59 artmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu artışın diğer ülkelerde de yakın eğimlerde olduğunu ve başkalarından daha çok artmadıkça aslında artmış olmadığı gerçeğini de göz ardı etmeden tabi.

Grafikler etkileşimli ve ilgili siteye gidip başka ülkeleri de grafiğe ekleyebilirsiniz.

Şimdi ikinci önemli göstergeye bakalım.

İşçilerimiz düşük katma değer üreten işler yapıyor ve saatlik üretimleri ekonomik açıdan az değerli. Peki saat ücretlerindeki durum nedir?

Aşağıdaki grafik işçilik birim maliyetlerinin bir önceki yıla oranla % değişim oranını gösteriyor.  Bu İrlanda da yine bir anormallik var ama hadi hayırlısı. Bu adamlara 2014 – 2016 arası bir şeyler olmuş. Türkiye ise 2007 den beri bir önceki yıla oranla artış miktarında başı çekiyor.

Bu size gelir adaletsizliğinin engellenmesi, çalışanların hakkını alması vb. açılardan çok doğru bir hamle ya da başarı olarak görünebilir. Altını doldurabilirseniz, öyledir de. Ama sadece altını doldurabilirseniz.

Şimdi ürettiği ürünün değeri az olan ama maliyeti ortalamanın çok üzerinde artmış bir işgücü var elinizde. Daha önce bunu tartışmıştık; konu ekonomi ise duygusallığa ve mantık dışılığa yer yok. Siz yatırım yapmak isteyen birisi olsanız, hangi ülkenin bu konuda mantıklı seçim olduğunu anlamak için neye bakarsınız?

Devam edelim. Türkiye’nin çevre ülkelere göre neredeyse tek kozu olan ucuz işçi pazarı olma durumunu hızla kaybettiğini gördük. Genç nüfus ve çalıştırılabilir insan sayısı avantajı ise kısmen devam ediyor. Peki çalışan baz maaşlarının artması yaşam koşullarını iyileştirmiş mi? Ya da ülkem bu konuda diğerlerine göre nerede?

Yukarıdaki grafik OECD Türkiye 2015 raporundan bir sayfa. Düşük gelirli ve yüksek gelirli ülkelerin hangileri olduğu konusunda ise açıklama şöyle;

“1. Kişi başı GSYİH’ya göre en alt üçte birlik dilimde yer alan OECD ülkeleridir: Çekya, Slovenya, Portekiz, Slovak Cum., Estonya, Yunanistan, Macaristan, Polonya, Şili ve Meksika.
2. Kişi başı GSYİH’ya göre en üst üçte birlik dilimde yer alan OECD ülkeleridir: Lüksemburg, Norveç, İsviçre, ABD, İrlanda, Hollanda,Avusturya, Danimarka, İsveç, Almanya ve Avustralya”

Görüldüğü gibi Türkiye, gelir ve hayat tatmini gibi konularda düşük gelirli ülkelerin de altında bir ortalama göstermeye devam ediyor; çünkü işçi maaşlarının artması beraberinde yeni vergiler ve enflasyon getirdiğinden, aslında işçi geçiminde hiçbir şey değişmiyor.

Aynı raporun iki alt sayfasında benim için daha da iç karartıcı bir tablo var. Yukarıda sıraladığımız sorunların giderilmesi için bizim daha fazla katma değer yaratan ürünlerin üretimine kaymamız gerektiği, ancak böyle genel refah ve kalkınmanın artabileceği çok açık. Bunun dışındaki tüm büyüme vb. rakamlar ya yalandır ya da balondur. Ama aşağıdaki grafik gösteriyor ki biz bu konuda da bize benzer ülkelerin çok gerisinde kalmışız, daha doğrusu çok geç kalmışız:

(OECD üyesi eşdüzey ülkeler OECD içinde Türkiye hariç en düşük kişibaşı gelire sahip olan 10 ülkedir: Çekya, Slovenya, Portekiz, Slovak Cum., Estonya, Yunanistan, Macaristan, Polanya, Şili ve Meksika.
OECD dışı eşdüzey ülkeler Arjantin, Bulgaristan, Brezilya, Çin, Hırvatistan, Hindistan, Malezya, Romanya, Rusya, Tayland veVietnam’dan oluşmaktadır.)

Türkiye’nin yüksek katma değeri olan tüm üretim gruplarında, eşdüzeydeki tüm ülkelerin gerisinde olduğunu üzülerek görüyoruz. Fazla katma değeri olmayan üretim ve montaj işçiliklerinden gerekli dönüşümü sağlayamadığımız görülüyor.

OECD Türkiye raporunda sadece durum tespitleri yok. Sağolsunlar “Darboğazların Giderilmesi” başlığı altında yapılmasını gerekli gördükleri adımları da tavsiye etmişler. Şöyle sıralanıyor:

  • İstihdam maliyetleri ve vergi yükü düşük vasıflılar için düşürülmeli.
  • Tüm firmalar için istihdam kuralları daha esnek olmalı.
  • Ölçülü asgari ücret teşvik edilmeli, dış dengelenme ve dezenflasyon ile uyumlu ücret patikası için sosyal taraflarla işbirliğine gidilmeli.
  • Ticari faaliyetler için düzenleyici çerçevenin iyileştirilmesine OECD ürün –
    emek piyasası ve rekabet politikası göstergeleri ölçüt alınarak devam edilmeli.
  • Bu süreçte OECD Rekabet Değerlendirme uygulaması düşünülmeli.
  • Yeni kurulan firmalar için “sıfır maliyetle lisans verme” inisiyatifi düşünülmeli.
  • Küçük ölçekli girişimcilere temel yönetim, yabancı dil ve dijitilizasyon konularında
    beceri kazandırıcı programlara odaklanılmalı.

Bu tespitlere ilave olarak ülkenin beni en çok rahatsız eden ve gelecek ile ilgili karamsar kaygılara neden olan iki gerçeğine de vurgu yapılmış. İlki yatırımın önündeki engeller:

Firmalar tarafından yeni yatırımlara engel olarak görülen maddelere bakar mısınız… Yolsuzluk, siyasi iktidarsızlık, kayıtdışı ekonomi ve yüksek vergiler en çok yabancı özel firmaları, sonra yerli özel firmaları en az da kamu kuruluşlarını rahatsız ediyor. Bunun benzer ülkeler ile kıyaslaması da olsa daha anlamlı bir veri olurdu bizim açımızdan ama, başkalarında daha çok olsa bile, yukarıdaki konular bizim için; cesaretle üzerine gidilmesi gereken toplumsal yaralar olarak görünüyor.

  • Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve yolsuzlukla mücadele güçlendirilmeli.
  • Yabancı doğrudan yatırımın önündeki engeller azaltılmalı.

İkinci önemli vurgu eğitim üzerinde; raporda müfredat iyileştirme ve üniversite özerkliklerinin arttırılması tavsiyeleri ile kibarca özetlenmiş ama ben, ülkenin geleceğine dinamit koyan sürekli müfredat değiştirme ve çağdışı müfredat rezilliği olarak ifade etmek istiyorum. Buna ilaveten lise ve üstü eğitim almış kişi oranında Türkiye listelenen 20 den fazla ülke arasında sondan 4. sırada.  Ekonomik açıdan ve şu an ki hedef yatırımlar açısından doğrudan rakibimiz olan Slovakya, Çekya gibi doğu bloğu ülkelerinde ise bu oran %90 lara ulaşıyor ( bizdeki oran %34).

Nitelikli iş, nitelikli eleman ile yapılabilir. Bu eğitim konusu işin temelini oluşturduğundan, bana göre, diğerlerinden daha önemli. Bu konuya yapılacak yatırım 5 – 10 yıl sonra meyvelerini verebiliyor.

Katma değer üreten işlere geçiş yapmak, ülkeyi üretim ile kalkındırmak ve bunu destekleyecek eğitim ve teşvik programları uygulamak konularında alınacak çok yol var. Ancak, vatanını ve milletini “gerçekten”, ranttan ve paradan daha çok seven yöneticiler olmalı ki bu yönde adımlar atılsın, yol katedilsin.

Bu elbette sadece hükümetlerin işi değil ama, kusura bakmasınlar, en çok da onların işi. Özel kuruluşların da eleman niteliklerini arttırmak ve katma değeri yüksek işlere geçmek konusunda orta – uzun vadeli bir vizyonları olmalı ve bu yönde bir şeyler yapmalılar.

Sayıları doğru okumalı, doğru sonuçlar çıkarmalı ve gerçekçi olmalıyız. Mark Twain’in dediği gibi; “Sayılar yalan söylemez ama yalancılar sayı söylerler”. İstatistiklere bakmak bazen yanıltıcı olabilse de, bu tip özet raporları ara sıra incelemeyi ve gidilen yön ile ilgili geri bildirim almayı doğru buluyorum.

Daha katma değerli (vergisi hariç) günler dileklerimle…

 

http://www.oecdbetterlifeindex.org/countries/turkey/

 

Share this Post