Murat Turan/ Ağustos 16, 2013

Eflatun meşhur devlet kitabında bir insanı, bir kenti ya da bir devleti yönetenin aynı dinamikler olduğundan ve biri anlaşıldığında diğerlerinin de anlaşılacağından bahseder.

Ona göre insan ruhu iki kısımdır. Bir kısım düşünen, anlayan, bilgelik bölümüdür ki insan bununla akıl yürütür, bilgelik kazanır ve gelişir. Diğeri ise arzu ve şehvet kısmıdır ki insan bununla acıkır, susar, sever. Hepimiz biliriz ki ezelden beri bu iki kısım kendi içerisinde kavga halindedir ve yaşamın önemli sırlarından biri de budur. Hemen her çağda insan bu iki büyük güç hakkında düşünmüştür ve tüm dinlerde de bu konudan önemle bahsedilir.

Ancak Eflatun tam da bu noktada üçüncü bir gücün varlığından bahseder; “öfke”. Bu acaba akıl tarafında mıdır, yoksa arzu tarafında mıdır? Bu sorunun cevabı hayatı nasıl yaşadığınız ve nasıl anlamlandırdığınızın da cevabıdır aynı zamanda.


Doğru bir insan için öfke, aklın silahlı gücüdür. Eyleme geçen, düzelten güçtür. Bu tip bir insan yanlış olduğunu düşündüğü birşey yaptığında kendine kızar ve kendisini cezalandırır. Akıl, insan arzu ve şehvetine kapılıp yanlış yollara girdiğinde bu güçle tekrar doğru yöne dönülmesini sağlar. Eflatunun tanımladığı öfkenin tam karşılığı olmasa da “vicdan” bu tanıma çok yakın bir gücü anlatır. Ve bu güç, içinde doğruluk olan bir insan için dünyadaki tüm dış güçlerden daha etkilidir.

Arzu ve şehveti aklını gölgelemiş bir insanda ise öfke, akıla karşı bir güç haline gelir. Bu tip birisi arzuladığı nesneyi, itibarı, makamı elde edemediğinde öfkelenecek ve aklına kızacaktır. Hırs, tarihin tüm çağlarında insanoğluna akılalmaz şeyler yaptırmış bir öfke gücüdür.

İnsan için olan bu tanımlar aynen bir kent için, bir işletme için ya da bir ülke için geçerlidir. Bir işletmede gücü elinde bulunduranlar, bu gücü akla yönelik olarak, işletmenin iyiliği için kullanırlarsa, taşkınlıkları engellemek, disiplini sağlamak ve adaletli olmak için gücü devreye sokarlarsa sonuç iyi olacaktır. Ancak aynı güç sahipleri, ellerindeki gücü kişisel arzuları, hırsları, kompleksleri için kullanmayı seçtiklerinde işletme yanlış yola girecektir.

Bir ülke için de iktidar sahiplerinin ellerindeki gücü hangi taraf için kullandıkları hayati öneme sahiptir. Bu o kadar önemli bir ayrımdır ki, bir ülkede yaşayan aklı selim insanların bu konudaki en ufak bir şaşmaya bile göz yummamaları gerekir. Eğer güç aklın ve sağ duyunun tarafında değilse yakıcı, mahvedicidir. Aynı güç, doğru tarafta olduğunda ise yapar, düzenler ve adalet sağlar.

Örnekler çoğaltılabilir. Çocuk yetiştirirken bile, büyük olmanızdan kaynaklanan gücü düzeltmek ve yönlendirmek için mi yoksa ezmek ve kontrol etmek için mi kullandığınız çocuk ruhundaki sonucu tamamen farklı kılacaktır. Dışarıdan bakıldığında ikisi de aynı şekilde çocuğa kızmak olarak görülse bile öfkenin ne tarafın elinde silah olduğu herşeyi değiştirir.

Buradan bir işletme için iki sonuca varabilirim:

Birincisi; aklın elinde bir güç olmalıdır. Yani yöneticiler adaleti sağlamak, düzenlemek, yönetmek için bir yaptırım gücüne ve ödüllendirme/cezalandırma için bir kaç araca ihtiyaç duyarlar. Bu genellikle işletmelerde üzerinde çok düşünülmeyen bir konudur ama bence hayati önem taşır.

İkincisi bu güçler onu kendi arzuları ya da kompleksleri için kullanmayacak insanların elinde olmalıdır ki bunu tayin etmek de, tayin etmesi gerekenler de insan olduğundan pek kolay iş değildir.

Gece yatağınıza yattığınızda nelere öfkelendiğinizi bir düşünün. Sonra gücün kendinizde, çalıştığınız yerde ya da ülkenizde ne tarafın hizmetinde kullanıldığını da sorgulayın. Bilmek, düzeltmenin ilk adımıdır…

http://i.simpli.fi/p?cid=&cb=dpx_42656._hp

Share this Post