Gerçekten içimiz dışımız verim oldu. Her gün bir verim lafıdır gidiyor. İçerisinde bu kelimenin olmadığı hemen hiçbir toplantı yapmıyoruz. Herkes bunun peşinde ama bir türlü yakalayamadık kendisini. Ama kovalamaya devam ediyoruz.
İşletmecilik bir meslek midir, eğer öyleyse tanımı nedir konusunda çok eski yazılarda biraz tartışmıştık. Bir işletmeyi yönetmek çok başlı bir ejderhaya binip onu zaptetmeye benzer. Ama kontrol etmeye çalıştığınız her başın kendine ait bir özelliği ve davranış şekli vardır. Aslında yaptığımız iş, kaynak bulmak, bu kaynaklarla üretim yapmak ve ürettiğimizi satacak müşteriler bularak kar etmekten ibarettir. Bu üç temel fonksiyonun herhangi birinin yokluğu diğerlerini anlamsız kılar. Sonuçta elde edilecek kar da, her üç fonksiyona da bağlıdır.
Rekabet şartları bizi getirir getirir ortanca fonksiyona takıntılı hale sokar. Zira çok yenilikçi bir ürününüz icadınız filan yoksa, kaynakların temini (yer, ekipman, işçi, malzeme vb.) kendince piyasalara tabidir ve müthiş ucuza bulmanız çok zordur. Satacak müşteriler fonksiyonunda da genellikle müşterilere fiyat dayatamaz, belli bir fiyatın altına girmeye çalışırsınız.
Hal böyle olunca tüm verim kabağı üretimcilerin başına patlar.
Aslında işletmede diğer alt fonksiyonlar, özellikle satınalma, tedarik zinciri, lojistik maliyetleri ve paranın doğru kullanılmaması sonucu oluşan finans maliyetlerinden kayıp, kıyas bile kabul etmeyecek kadar fazladır ama, üst yönetimler her zaman üretimin verimiyle ilgilenmeyi sever.
Bu konuda da kafalar karışıktır. Maalesef birçoğu verim olarak neyi ölçtüğünün farkında değildir. Verilerin doğruluğu ayrı bir dert, verilerin anlaşılması ise ayrı bir derttir. Hemen konuyla ilgili ekipler eğitilir. Mucizevi “kaizen” kelimesi bir kurtarıcı olarak günlük konuşma jargonuna eklenir. Öneri sistemleri, ödüller, iyileştirmeler yapılır. Bir çok para dağıtılır. Ama sonunda bunların aylık bilanço yansımaları bir türlü görülemez. Sanki görünmez bir canavar yapılan tüm iyileştirmeleri yemektedir. Son on yılda yapılan iyileştirmelerden iddia edilen getirileri toplasanız, şu an patronun, elinde puroyla havai adalarında tatil yapıyor olması gereklidir ama o hala yukarıda odasında oturmaktadır.
Bu konuda kafa karıştıran bazı noktaların üzerinden geçelim:
Verimlilik Göstergeleri
OEE raporundan geçilmiyor üretim atölyelerinde. Ortada bir sayı var ve herkes o sayının çok önemli olduğunu düşünüyor ama çoğu tam olarak ne ifade ettiğinden emin değil. Örneğin bir işletmenin bir tezgahında OEE %80 çıkmış. Operatör verimliliği ise %95. Kalite %100 görünüyor. O halde bu tezgah %84 kullanılabilirlikle çalışmış demektir. Tabii operatör duruş zamanlarını adam gibi girdiyse. Girmediyse aslında bambaşka bir oransal durum vardır ve biz haybeden konuşuyoruz anlamına gelir.
Ya da operatör duruş sürelerini doğru girmiştir ama acaba girilen çevrim süresi doğru mudur? O paylı girildiyse zaten oranlar yüksek çıkar. Her ikisini de doğrulasak bu kez kullanılabilirliği %84 yapan etmenleri incelemek lazım gelir.
Bitmediii. Tek başına OEE makina kısıtlı çalışmıyorsanız bir anlam ifade etmez. Zira makina durmadan çalışsa da adamlarınızın boş vakti olabilir. Ya da OEE de göremeyeceğiniz planlı bir duruş var ise bunun az mı çok mu olduğunu asla göremezsiniz. Buna mutlaka bir de OLE eklemelisiniz. İşçilik verimliliği göstergesi.
Bunlara bir de TEEP göstergesini ekleyip patrona sunarsanız çok eğlenceli dakikalar geçireceğinize emin olabilirsiniz. Zira patronun “ben oii mo-ii anlamam, adamlar meydanda geziyor sen bana %95 filan diyorsun sana mı inanayım serbest muhasebeci mali müşavire mi?” demesi çok olasıdır.
Yönetimin “Hımm, OEE %80 mi, 90’a çekin onu tatilden gelince bakıcam” demesi de yaygın rastlanılan bir durumdur. Siz “Yahu o öyle çekilmiyor” filan diyemeden görüşme sonlanır.
Çevrim süresinin ölçülmesi ve üzerine ne kadar yorulma payı konması gerektiği, ya da konmaması mı gerektiği bile uzun uzun tartışılabilir. Ama neticede renkli renkli grafiklerde gördüğünüz her sayı, bazı ön kabuller ve tanımlara göre çıkar ve o nedenle muğlaktır. Verimlilik ancak tüm çevrim süreleri doğru tanımlandıysa ve operatör / makine duruşları gerçek bir netlikte sisteme aktarılıyorsa doğruya yakındır. Onun dışında lafı güzaf olur.
Buraya kadar okuduklarınızdan hiçbirşey anlamadıysanız, yazının devamı için zahmete girmenize gerek yok. Ama çok anlamlı geliyorsa, devam edin lütfen.
Bir işletmede neyin ölçülüp kontrol altına alınması gerektiği çok önemli ancak pek bilinmeyen bir konu ne yazık ki. İçeriğini tam içselleştirmeden ezbere bilgilerle yönetmeye çalışmak benim çok sıklıkla tecrübe ettiğim bir durumdur ve çok büyük kurumsal şirketlerde bile görülür.
Eski bir patronum, ben bilançoda görmedikçe ne yaptığın beni ilgilendirmez derdi. Bir başkası sadece ay sonu karlılığa bir de hurda çıkışına bakardı. Ona göre hurda çıkışı kontrol altındaysa herşey kontrol altındaydı. Feçesten sağlık kontolü gibi birşey bu ve ahmaklık değil bilgelik eseriydi.
Neye bakmamız gerektiğine bakmadan önce, hangi göstergenin ne anlama geldiğine kısaca bakalım. Ben İngilizce ya da Japonca kelimeleri sevmiyorum ve üretim sistemimde de görmek istemiyorum ama OEE, OLE ve TEEP için istisna yapalım zira Türkçe’leri hem uzun hem de kısaltmaları anlamlı olmuyor.
Overall Equipment Effiency (OEE)
Toplam ekipman verimliliği göstergesi aslında bir seferde üç ayrı şeyi görebilmek için icad edilen bir göstergedir. Kullanılabilirlik x Performans x Kalite Oranı olarak ifade edilir ve ilgili ekip tarafından mutlaka ama mutlaka üç ayrı başlıkta incelenmeli ve üç ayrı aksiyon grubu olmalıdır. Ekip OEE’yi 80’den 85’e çekeceğiz diyemez. Kullanılabilirliği 90’a, Operatör performansını 95’e şu şu aksiyonlarla getirip ortalamada 85’i elde edeceğiz diyebilir. Siz de hedef verirken böyle verin lütfen.
Bu gösterge makina / ekipmanın kendisine ayrılan zamanda ne kadar üretken kullanıldığını gösterir. Başka da bir şey göstermez.
Kullanılabilir zaman, üretime aktarabildiğimiz toplam zamandır. Yukarıdaki örnekte sadece yemek ve çay molaları gösterilse de, eğitim, toplantı vb. gibi önceden planladığımız duruşlar toplam süreden çıkarılır zira onlar OEE’nin konusu değildir. Bu kullanılabilir zamanın da bir kısmını mecburen arıza, setup, ayar vb. duruşlarla harcarsınız ki bu ikisinin oranına kullanılabilirlik deriz. Bu örnekte 27.600 / 31.200 = %88.4 tür. Bu oranın iyileştirilmesi için setup sayı ya da süre azaltma çalışmaları, arıza duruşlarının azaltılması gibi aksiyonlar gerekir.
Bu duruşlar da çıkıldıktan sonra kalan zaman artık operatöre “al üretim yap” diye tezgahı verebildiğimiz zamandır ve saf üretim süresidir. Bu sürede operatörün çevrim süresine göre beklenen adette üretim yapması istenir. Ancak kısa duruşlar, hız/ performans kayıpları nedeni ile asla %100 olmaz. Bakın asla diyorum çünkü emin olun ki eğer %100 ise çevrim süresi fazla paylıdır. Örneğimizde %93’tür. Bu değerin fazla düşük olması çevrim sürelerinin kontrolünü ve üretimde disiplin çalışmalarını gerektirecektir.
Kalite oranı da kayıplı da olsa üretilen parçalarının % kaçının doğru parça olduğunun oranıdır ve kötü ise yine ayrı aksiyonlar gerektirecektir.
Ne kadar basitmiş değil mi? Gelin bir de uygulamaları görün. Çünkü sahada tecrübe etmediğiniz teorik bilginin hiçbir anlamı yok.
Peki bizim uyanık planlamacılarımız / üretimcilerimiz herşeyi planlı duruşmuş gibi giriyor ve bizi kandırıyorsa? Ya her Allah’ın günü eğitim filan diye kaytarıyorlarsa? Ya toplamı değiştirmese de duruşlar yalan yanlış giriliyor da aslında disiplin problemi olmasna rağmen tezgah arızalarına odaklanıyorsak? “Şefim tezgah arızadaydı ama biz adamı başka makinaya geçirdik” diyorsa üretim mühendisi?
Hepsinin cevabı var. Ama ayrı göstergelerde.
Eğer tezgah durmasına rağmen operatör başka bir işte çalışıyor ve yine de katma değer üretiyorsa, ya da planlı duruş yazılıp operatör çapak alma, rütuş gibi katma değer olmayan işlerde kullanılıyorsa OEE bize hiçbirşey anlatmaz. Operatör performansına ödül veriyorsanız ve deli gibi çalıştığı halde düşük çıkıyorsa adam da isyan eder. Bu durum ancak OLE değerinde yakalanabilir.
Overall Labour Effiency (OLE)
Toplam işçilik verimliliği göstergesi bize, elimizdeki iş gücünü hangi oranda üretime yönlendirebildiğimiz bilgisini verecektir. Örneğin fazlasına gerek olmadığından bir operatör ile 3 makina çalıştırdığınızı, adam nefes almadan çalışmasına rağmen makinalarınızın operatörü beklediğini varsayalım. Bu durumda OEE değerleriniz çok düşük çıkacak ama OLE çok yüksek olacaktır.
Hesabı da aslında gayet basittir. Bir gün içerisinde ürettiğiniz toplam ürün adedi, teorik işçilik süresiyle çarpılır ve bu sayı o gün toplam çalışan puantajına bölünür.
“A parçasının üretimi için 10 sn ve 2 adam gereklidir. Bu parçanın birim işçilik süresi 20 adam.saniye olur. Bir gün içerisinde bu parçadan 3000 adet ürettiyseniz bu 60.000 adam.saniye’lik çıktı elde ettiğinizi gösterir. Bu da 16,6 adam.saat eder. Bu iki adam o vardiyada 20 adam.saat puantajla çalıştığına göre ;
OLE = 16,6/20 = %83,3 olarak hesaplanır. ”
Dikkat ederseniz yemek çay molası, planlı plansız duruş filan bu göstergeyi bağlamaz. Ayrıca üretilen parçaların uygun olup olmaması da farketmez.
Bu iki kardeş göstergenin (OEE / OLE) hangisinin işletmeniz için daha anlamlı olduğu tamamen yaptığınız işin makina bazlı mı işçilik bazlı mı olduğu ile ilgilidir.
Total Effective Equipment Performance (TEEP)
Bu ikisine ilave olarak bir de sadece üst yönetimi ilgilendiren ve işletmenin toplam potansiyelinin ne kadar efektif kullanıldığını gösteren bir oran daha var. Toplam etkin ekipman performansı denince ilk başta zihninizde hiçbir çağrışım olmayabilir. Aslına bakarsanız, bu tip kavramların zaten en büyük sorunu bizde doğal çağrışımlar uyandırmamalarıdır.
Bu gösterge işletmenin tüm ekipmanının 7 gün ve 24 saat üzerinden değerlendirir. 7 gün 3 vardiya yani 7 x 24 saat yerine 5 gün 1 vardiya çalışıyorsanız. Diğer tüm verimleriniz mükemmel olsa bile TEEP değeriniz;
TEEP = ( 5 x 10) / (7 x 24) = %29,7 olacaktır. Tabi bunun aslında bir de OEE ile çarpılması gereklidir.
Aşağıdaki tablo TEEP / OEE verim göstergelerinin ilişkilerinin anlaşılmasında yardımcı olabilir:
Birçok işletmede bunların birbirine karıştırıldığını, verinin doğruluğu garantilenmediği için anlamsız sonuçlar alındığını, hatta özellikle “sabunlandığını**” gördüm. Tüm bu karmaşanın sonrasında asıl konuşmamız gereken konuya geliyorum:
Beyaz Yaka Verimliliği:
Bahsi geçen tüm göstergeler ve çok daha fazlası direk çalışanların ve üretim ekipmanlarının performansına odaklanır. İnsanoğlu henüz indirek çalışan olarak tabir ettiğimiz ara yönetim kadroları ve ofis çalışanlarının ve dahi orta – üst yönetim kadrolarının verimini ölçecek bir gösterge icad edemedi. Ama işin sırrı burada ve “çok uzun yazıyorsun abi” diyen genç dostlarımı dinleyerek bir sonraki yazıya bırakıyorum…
Veriminiz bol olsun…